12 Eylül 2015 Cumartesi

CAFENOHUT

CAFENOHUT isimli bloğa tesadüfen instagramda rastladım. Cok şirin, çok güzel bir blog. Benim gibi el işine meraklı olan ama stresli zamanlarda dergilerden model çıkarmaktan öteye bir şey yapamayan, daha doğrusu yaptığı işi sonlandırmaya sabrı olmayan biri için çok harikaydı o kadar ki gidip yün, tığ falan alasım geldi.:)


Cafenohut yazarı bloğunda kendi yaptığı projeleri, takip ettiği yabancı el işi bloglarını, dergilerini, DIY ( do it yourself -kendin yap) projelerini, yabancı dergilerde yayımlanan projelerini, yabancı dergilerde görüp uyguladıklarını  araya kendi yorumlarını da katarak yazmış, resimlemiş, paylaşmış, çok da iyi yapmış..

Blogda neler yok ki.... DIY projeler, kurabiye tarifleri, hafta sonu kartları, evde kendiniz örebileceğiniz sevimli battaniyeler, bardak altlıkları, hediye pakatleme fikirleri kısaca benim yapmak isteyip bir türlü yapamadığım ne varsa cafenohutta var . 

Anlatmakla olmaz mutlaka bu blogu  ziyaret edin derim ben





BLOG YAZMAK ZOR ZANAAT

Zor zanaat bu blog işi. Bir kere vakit lazım, yaratıcı olmak lazım, teknik bilgi lazım, lazımda lazım

 Aslında bu bloğu açalı epey zaman oldu ama bir türlü düzenli yazamıyorum.Blog Hocam  adlı blogda Güncel Blog Olmak Zor Zanaat adlı makale de blog sitelerindeki durum araştırılmış ve 3 farklı senaryo ortaya çıkmış Yazıda da göreceğiniz gibi sanırım ben 1 ve 2 seneryo arasındayım. Valla çok iyi niyetle uğraşıyorum ama sonuç ortada işte. Neyse umut fakirin ekmeği ye ye bitmez.

Bu arada Kendi bloğumu geliştireyim diye şöyle bir blog araştırması yapayım derken o kadar güzel bloglara rastladım ki ben bu blog işini bu kadar güzel yapamam rezil olmayayım diye blog işinden vazgeçesim geldi. Gerçekten o kadar güzel bloglar var ki ben nasıl o seviyeye cikaracağım bloğumu bilmiyorum ama bir yerlerden de başlamak lazım sonucta ...

Dedim ya bayağı bir uğraş veriyorum bu blog işinde. Konu ile ilgili ne bulursam okuyorum.Ustalar  blog tasarımı önemli diyorlar o nedenle bloğumu düzenlemekten yazmaya fırsat kalmıyor ama dedim ya kararlıyım bu işi başaracağım.

Mesela uğraşa uğraşa sonunda bloğumun üst kısmına sekme eklemeyi becerdim. Kolay ama biraz dikkat isteyen bir iş. Sagolsun Blog Hocam isimli blog da hepsi güzelcene yazıyor. Bende yazdıklarını tek tek uyguladım veeee sonunda bloğumda gördüğünüz sekmeleri ekledim. Blog kardeşliği yerinde aslında Moda vardı ama bu çok güncellik isteyen bir konu bende tam bir vakit fakiriyim o nedenle boyumdan büyük işlere kalkışmayayım dedim ve vazgeçtim. Sonuçta biliriz kendimizi ve haddimizi. 

Blog Kardeşliği 'nde hoşuma giden blogları paylaşacağım sizinle. Gerçi onların benim paylaşımıma ihityaçları yok dedim ya çok güzel bloglar ve bayağı bir takipçileri var ama olsun belki haberleri olmayanlar kalmıştır en azından onlarında haberi olsun dedim 

Eee ne duruyorsunuz hadi bakalım Blog Kardeşliği sekmesine tıklayın ve bakın bakalım benim begendiklerimi sizde beğenecekmisiniz...?


2 Eylül 2015 Çarşamba

GİTME ZAMANI - ARET VARTANYAN

Yürüdüğün yollar hep aynı yere çıkıyorsa, yeni bir yol bulmak için  ;

Aret Vartanyan'ın son kitabı " Gitme Zamanı' nı başucumda duran kitapların en üstüne yerleştireli epey zaman olmasına rağmen nedense bir türlü başlayamamıştım  Bir arkadaşım "Kitaba başladım ama bitiremedim" dedi,  bir diğeri ise "okumaya korkuyorum ya düşüncelerime tercüman olursa" dedi...Geçen hafta Bodrumda kitabı okumaya başladım ve bu sefer de bitirmekten daha doğrusu bitmesinden korktum....Öyle nefes almadan okudum soluksuzca... 

Aret Vartanyan ile yapılan röportajlardan okuduğum kadarı ile yazar; "Gitme Zamanı" isimli romanının bir dönüm noktası olduğunu söylüyor ve kitaptan 37 yıllık bir başyapıtım" diye sözediyor.  

Romanda  Zahir ile Batın iki ayrı kurgu...İlk başlarda birbirinden ayrı gibi görünüyor ama romanın içine girdiğinizde aslında ikisinin de birbirinden ayrı olmadığını farkediyorsunuz.

Kitabın arka kapağında yazan "Gök ile yer arasında köprü kuran asa misali Batın ile Zahir arasında gidip geliyor insan " cümlesi kitabı okuyunca daha da bir anlamlandı kafamda...

4 Ocak 2015 Pazar

KÜÇÜK FAKAT ŞIMARIK HAYALLERİM

Evveeeet bir önceki yazımda yazdığım gibi benim de 2015 hayallerim işte aşağıda...Hadi bakalım kolay gelsin....:)
1- Alınıp evde okunmayı bekleyen kitaplarımı okuyacağım.


2- Her ay en az 2 kitap bitırecegim, okuduğum kitapları bir yere listeleyeceğim.


3-Yalnız sinemaya gitmeyi öğreneceğim. Aslında öğrenecek bir şey yok. Film seç, bilet al, yemek yeme hakkını patlamış mısır olarak kullan, gir içeri seyret. Teori tamam da  pratiğe ağırlık vereyim :) 

SEVDİĞİM BİR YAZARIN YAZISINDAN YOLA ÇIKARAK....

Sanırım son yılların en ağır gribini geçirdim. 28 Aralık 2014 -02 Ocak 2015 arasındaki durumumun özeti bu cümle diyebilirim.

Geçtiğimiz haftanın kısa ama öz olan özetinden anlayacağınız gibi yılbaşını evde, battaniyeler altında, kucağımda  kutu mendil, sehpada ilaç sepeti, yanında halim olsa uzanıp alacağım bitki çayı fincanı, gözlerimde sinirden  mi yoksa gripten mi bilemediğim ama yerinde durmayıp sürekli akan yaşlarla girdim. Neyse Allah beterinden saklasın. Bir sürü planım vardı yılbaşı gecesi için. Üstelik ben kafasına koyanı yapan biriyim ama artık ne kadar hastaysam evden dışarı çıkamadım. Bu arada TV de zapping yaparken rastladığım bir kanalda huzurevi sakinleri ile roportaj yaptılar. Bende gözyaşları şelale tabii....

Neyse bugün yazı yamamın sebebi hüzünlerden bahsetmek değil. Ben size 2015 de aldığım kararlardan bahsedeceğim . Aslında ben öyle yıllık planlar yapan, hedefler koyan, kararlar alan biri olmadım pek. Yok canım tabi öyle sap sap yaşamıyorum, benim de hayatımda hedefler var tabi de  hani öyle yılbaşında dilek dilenir, liste miste yapılır ya yani yok öyle bir alışkanlığım. Fakat dün sabah Hürriyet Cumartesi eki'nde Ayşe Arman'ın " Yeni Yıl için 32 Hayal " başlıklı yazısını okuyunca çok imrendim.En çok da şu sözü hoşuma gitti. "Ama ben hedeflerden çok hayallerime inanırım"  Severim Ayşe Arman'ın yazılarını . Bazılarına yok artık desem de, bazı fikirlerine katılmasam da  herzaman okurum. Yazı uslubu, konulara değinmedeki cesareti, kendi yaşamını anlatmadaki samimiyeti, röportajlarında insana röportaj yaptığı kişi ile sanki  okuyan kendi  konuşmuş duygusu vermesi, yazmayı çok seven beni hep imrendirmiştir. Ayşe Arman cumartesi ekindeki yazısında kendi 2015 hayallerini listelemiş ve yayınlamış. Çok hoşuma gitti. Hedef listesi yapmayı sevmem ama hayal kurmayı severim ve hayallerimi listelemek hiç aklıma gelmemişti.   Derhal kendime bir hayal listesi yaptım ve paylaşmak da istedim/ 2016 da bakalım hangilerini gerçekleştirmişim? Umarım onları da yazmak kısmet olur....

Veeeee "2015 hayallerim" listesi.....

Yok ya çok uzun olacak bu başka bir yazının konusu olsun  Devamı Bkz " Küçük Fakat Şımarık Hayallerim" başlıklı yazım....


GÜVEN DUYGUSU DEDİĞİN VANİLYA KOKUSUNDA SAKLI OLABİLİR Mİ?

Evdeki vanilya kokusu beni hep mutlu eder ve içimi bir güven duygusu kaplar. Evet 40 lı yaşlarımda olmama rağmen  hala böyledir bu. Çocukken eve geldiğimde annem vanilyalı kurabiye pişirmiş olurdu bazen. Kapıdan  içeri girdiğimde vanilya kokusunu duymak bana hep bir güven ve mutluluk vermiştir. Sanırım hala da böyle hissetmemin taaa çocukluğumun vanilya kokusu ile bir alakası var.

Ne yazık ki çocukluğumda evde pişen vanilyalı kurabiye kokusu çok uzun sürmedi. Çocuk yaşta anne ve babamı ve de babaannemi  bir trafik kazasında kaybettim. Tam da 3. sayfaya haber olacak şekilde. Sonraları hayatımın geçtiği yatılı okullarda doğal olarak vanilyalı kurabiye pişmezdi, pişse de anne sıcaklığında servis edilmezdi. Aslında bu benim çok uzun yıllar önce bilinçaltıma ittiğim çok da farkında olmadığımı zannettiğim bir şeydi. Taaaa ki geçenlerde arkadaşlarla gittiğimiz Cahide de çok eğlendiğimiz bir gecenin sonunda. hafif dumanlı kafayla sohbet ederken bu konu açılana kadar...

O gün bir araya geldiğimiz arkadaşlardan bir çoğu benim gibi yatılı okumuşlar ortaokul ve liseyi. Gecenin sonunda içlerinden biri çocukken yatılı olmanın ne kadar zor olduğunu anlatırken konuşmasının sonun da dedi ki "Yani bizim öyle okuldan eve gelince kek pişiren anne anılarımız olmadı hiç"....Allahtan salon loştu. Gözlerime hücum eden yaşları görmedi kimse..Sadece tam karşımda oturan kankam. canım o sözleri işitir işitmez bir telaş bana baktı, üzüleceğimden endişeli bir şekilde... Gözgöze geldik... İki damla yaş indi gözlerimden. Çaktırmadan sildim....Gözyaşlarıma engel olabileceğimi bilseydim demek isterdim ki "Neyse ki biz kendi çocuklarımızda bu anıları oluşturabildik. Ne mutlu bize ki bizim çocuklarımızın böyle anıları var"...Sonra konu başka yerlere kaydı, yine çok güldük. çok eğlendik ve ben taaaa ertesi günü farkettim bu evde kek. kurabiye pişirme takıntımın nerden geldiğini...

Çocuklarınıza kek, kurabiye pişirin. Onlar okuldan eve geldiğinde, ev buram buram kek, kurabiye koksun. O koku onlara nerede olurlarsa olsunlar ev sıcaklığını hatırlatsın, vanilya kokusu onlara güven duygusu olsun.