Nerden
aklına esti bu rakı muhabbeti dermisiniz bilemem ama
nedense aklıma geldi yazayım dedim. Nedense!
Rakıya
ait ilk hatırladıklarım rahmetli canım
dedemin beni öptüğünde burnuma gelen anason kokusudur.
Dedem
( annem'in babası) her akşam kelimenin tam anlamıyla iki tek atardı. Masa toplanır
ama dedem masanın en başındaki yerinde önünde beyaz peynir tabağı , bazen bir
tabak leblebi mutlaka iki kadehi tamamlardı. Ama bir
gün sarhoş olduğunu hatırlamam.
Rakı eskiden öyle ulu orta
satılmazmış. Bakkal rakıyı mutlaka gazete kağıdına sarar verirmiş. Nedense ayıpmış
öyle ulu orta rakı alıp eve götürmek. Hatta bununla ilgili bir anı anlatılır durur
bizim ailede. Teyzemin eşi birgün rakı almış
eve gelirken,
bakkal adet olduğu üzere gazete kağıdına
sarıp vermiş rakıyı.
Eniştem de ceketinin içine
saklamış yolda yürürken.
Sonra eve gelmek için bindiği otobüste
rakı gazete kağıdından kaymış ve ayaklarının dibine düşerek kırılmış. Tüm otobüsü bir anason kokusu kaplamış.O gün bu gündür eniştem bir daha ağzına içki
koymamış.
Benim çocukluğumda bu anı anlatılırdı
hep.
Bir de dedemin gençliğinde arkadaşları
ile rakıları içip içip Levent Yüksel’in şarkısında olduğu gibi “Muallayı sandala atıp ruhunda hicranını söyletme hikayesi” değil ama dönemin ünlü bayan (
adını yazmayayım ne olur ne olmaz ) sanatçısını getirtip Münir Nurettin Selçuk’un ölümsüz bestesi “dönülmez
akşamın ufkundayım vakit çok geç” şarkısını
söyletme hikayesi efsane gibi anlatılırdı.
Annem
içki içmezdi, babam da kırkta yılda bir evde veya dışarda arkadaşları
ile içerdi. Onu da annem burnundan getirirdi nedense. Benim de rakı ile tüm
ilişkim bu kadardı. Uzaktan pek fazla samimi değildik kendisi
ile. Hele hele bir genç kiz olarak rakının tadına bakmam benim tipik muhafazakar
Türk ailemde amannnnn büyük suçtu, günahtı.
Sonra
üniversite yılları geldi. Alkolle ilk tanışmam rakı ile olmadı. İşte diskoda
orada burada bira denemeleri, şarap tadımları. Öyle
kayda değer değil tabi. Arada sırada bazı bazı... Ülke genelinde etkinliğini
yitirmeye başlamış olsa da bizim gibi muhafazakar Türk tipi ailelerde hala
revaçta olan genç kızların içkilerine ilaç konulabileceği seklindeki komplo
teorilerinin annelerimiz
tarafından kulaklarımıza üflendiği, bunu tek konu olarak işlemiş Türk filmlerinin de
henüz TV lerde gösterildiği yılların sonları...
Hayat
bu şekilde akip giderken bir gün bir arkadaş toplantısında
arkadaşlarımdan biri " denesene çok seveceksin" dedi… Denedim ve
sevdim. Ama koşullu bir sevgi bu rakı
sevgisi bende...
Bir
kere dostlar olacak yanımda. Öyle sevmem yalnız tek başıma aklıma da gelmez
durup dururken "hadi bir rakı içeyim" demek. Aslında hangi
içki olursa olsun içkiyi ben arkadaşlarımla dostlarımla güzel bir
sohbet eşliğinde severim. Öyle evde otururken hiç aklıma gelmez .
Nasıl diyorlar galiba " sosyal içiciyim"
Bir
kac arkadasim var rakı seven. Bazen rakı balık yaparız. Boğazda gün
batımına karsi. Mesela Arnavutköy Balıkçısı, Ali Baba bazen, bazen de
Nevizade... O günkü modumuza, ruh halimize bağlı olarak mekan değişir ama rakı
balık dostları hep aynıdır...
Yeşil
Efe favorimdir. Rakının masada açılanını,
bol buzlusunu severim. Ama galiba en çok rakıya eşlik eden dost muhabbetini
seviyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder