6 Nisan 2014 Pazar

RAKI

Nerden aklına esti bu rakı muhabbeti dermisiniz bilemem ama nedense aklıma geldi yazayım dedim. Nedense!

Rakıya ait ilk hatırladıklarım  rahmetli canım dedemin beni öptüğünde burnuma gelen anason kokusudur.

Dedem ( annem'in babası) her akşam kelimenin tam anlamıyla iki tek atardı. Masa toplanır ama dedem masanın en başındaki yerinde önünde beyaz peynir tabağı , bazen bir tabak leblebi mutlaka iki kadehi tamamlardı. Ama bir gün sarhoş olduğunu hatırlamam.

Rakı eskiden öyle ulu orta satılmazmış. Bakkal rakıyı mutlaka gazete kağıdına sarar verirmiş. Nedense ayıpmış öyle ulu orta rakı alıp eve götürmek. Hatta bununla ilgili bir anı anlatılır durur bizim ailede. Teyzemin eşi birgün rakı almış eve gelirken, bakkal adet olduğu üzere gazete kağıdına sarıp vermiş rakıyı. Eniştem de ceketinin içine saklamış yolda yürürken. Sonra eve gelmek için bindiği otobüste rakı gazete kağıdından kaymış ve ayaklarının dibine düşerek kırılmış. Tüm otobüsü bir anason kokusu kaplamış.O gün bu gündür eniştem bir daha ağzına içki koymamış. Benim çocukluğumda bu anı anlatılırdı hep.  Bir de dedemin gençliğinde arkadaşları ile rakıları içip içip Levent Yüksel’in şarkısında olduğu gibi “Muallayı sandala atıp ruhunda hicranını söyletme hikayesi” değil ama dönemin ünlü bayan ( adını yazmayayım ne olur ne olmaz ) sanatçısını getirtip  Münir Nurettin Selçuk’un ölümsüz bestesi “dönülmez akşamın ufkundayım vakit çok geç”  şarkısını söyletme hikayesi efsane gibi anlatılırdı.

Annem içki içmezdi, babam da kırkta yılda bir evde veya dışarda arkadaşları ile içerdi. Onu da annem burnundan getirirdi nedense. Benim de rakı ile tüm ilişkim bu kadardı. Uzaktan pek fazla samimi  değildik kendisi ile. Hele hele bir genç kiz olarak rakının tadına bakmam benim tipik muhafazakar Türk ailemde amannnnn büyük suçtu, günahtı.

Sonra üniversite yılları geldi. Alkolle ilk tanışmam rakı ile olmadı. İşte diskoda orada burada bira denemeleri, şarap tadımları. Öyle kayda değer değil tabi. Arada sırada bazı bazı... Ülke genelinde etkinliğini yitirmeye başlamış olsa da bizim gibi muhafazakar Türk tipi ailelerde hala revaçta olan genç kızların içkilerine ilaç konulabileceği seklindeki komplo teorilerinin annelerimiz tarafından kulaklarımıza üflendiği, bunu tek konu olarak işlem Türk filmlerinin de henüz TV lerde gösterildiği yılların sonları...

Hayat bu şekilde akip giderken bir gün bir arkadaş toplantısında arkadaşlarımdan biri " denesene çok seveceksin" dedi… Denedim ve sevdim. Ama koşullu bir sevgi bu rakı sevgisi bende...

Bir kere dostlar olacak yanımda. Öyle sevmem yalnız tek başıma aklıma da gelmez durup dururken "hadi bir rakı içeyim" demek. Aslında hangi içki olursa olsun  içkiyi ben arkadaşlarımla  dostlarımla güzel bir sohbet eşliğinde severim. Öyle evde otururken hiç aklıma gelmez . Nasıl diyorlar galiba  " sosyal içiciyim"

Bir kac arkadasim var rakı seven. Bazen rakı balık yaparız. Boğazda gün batımına karsi. Mesela Arnavutköy Balıkçısı, Ali Baba bazen, bazen de Nevizade... O günkü modumuza, ruh halimize bağlı olarak mekan değişir ama rakı balık dostları hep aynıdır...

Yeşil Efe favorimdir. Rakının masada açılanını, bol buzlusunu severim. Ama galiba en çok rakıya eşlik eden dost muhabbetini seviyorum...




Yeni rakı alınmasın. Eskiden Yeşil Efe mi vardı? 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder