19 Mart 2014 Çarşamba

BAŞUCU KİTAPLARIM...



Eskiden beri kitap okumayı çok severim. Hayat’ın herkes gibi benim için de inişli çıkışlı olduğu günlerde  sanırım hiçbir şeye konsantre olamamamdan dolayı az okur olmuştum. Oysa okumak bir hobi olmanın ötesinde benim için bir kaçıştı. Ne zaman çok üzülsem kitaplara veririm kendimi. Okurken gözümde okuduklarımı canlandırır ve başka bir dünyada, kitapta anlatılanların dünyasında yaşarım. Neyse yeniden kitap okuyorum....

Geçenlerde Şems-i Tebrizi'nin Bab-ı Aşk adlı kitabını okuyordum. Kitabın en başında 40 kural var Tebrizi'nin sözlerinden oluşmuş...12. kuralda  Şems-i Tebrizi der ki  : 

Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Bu söz bana inanılmaz iyi geliyor. Hala çok endişeli olduğum zamanlarda bu sözü hatırlatırım kendime....Bazı kitaplar var ki başucu kitabı olmayı hakediyor. Bab-ı Aşk da öyle bir kitap bence...Her zaman başucumda durur.  Arada açar okurum.

Gecenlerde kankam canım arkadaşım bana bir kitap hediye etti. Biz arada birbirimize beğendiğimiz kitapları alırız. O çoktan beridir bahsediyordu bu kitaptan hatta bulunmuyormuş D&R dan siparişle getirtmiş. Sağolsun bir tanede bana almış." Türkiye'de Ölmeden Önce Açmanız Gereken Gizemli 78 Kapı" Yazarı Ata Nirun. Yazar kitabını 3 bölüme ayırmış.  Gezin ve Görün; Öğrenin ve Uygulayın; Okuyun ve Araştırın...




Gezin görün bölümü "Manisa Spil Dağlarında Atlantisi Arayın” diye başlıyor ve Türkiye'nin dört bir yanına götürüyor...Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında " Bu kitapta, dünyaca ünlü mitlerin ve inançların bizdeki koordinatlarını okuyacak ve şaşıracaksınız" diyor...Gerçekten şaşırıyor insan...En hoşuma giden kısmı ise sayfaların yan  kısımlarına özlü sözleri koymuş yazar...
İşte size özlü sözlerden bir demet :

- "Amaçsızca dolaşan herkes kaybolmuştur"  Tolkien

-"Bir insanı sevmek onunla birlikte yaşlanmaya razı olmaktır"  A. Camus

-"Bizim en büyük hatamız başkalarının hataları ile uğraşmaktır"   Halil Cibran 

Ve daha bir çok, sizi söyleyene hayran bırakacak sözler.....


Gerçekten bu kitapta başucunuzda durması gereken kitaplardan biri bence...Benim başucumdaki yerini aldı bile...

2 Mart 2014 Pazar

TÜRKÇE İNGİLİZCE ORTAYA KARIŞIK....


Eskiden  olmayan bir sürü kelime girdi dilimize yarı İngilizce yarı Türkçe konuşuyor bazı insanlar...

Event mesela...Geçenlerde iki bayan konuşuyorlardı oturduğum kafede yan masada. " Şekerim bu hafta iki EVENT var "  :)

Ben sonuna kadar Türkçeden yanayım,. Sevmem öyle konuşurken yabancı kelime karıştırmayı araya. İnsan kendini en iyi ana dilinde ifade eder bence. Ama tabi çok da kınamamak lazım. İlk Amerika ya gidişimde kendimi öyle bir kasmışım ki Türkçe konuşmayayım diye dönünce o kadar dikkat etmeme rağmen ben de bir iki gün konuşurken araya İngilizce kelimeler sıkıştırdım laf aramızda. Ama neyse ki çabuk atlattım durumu...
Bir zamanlar çok sevdiğimiz bir müdürümüz vardı. Kulakları çınlasın kendisinden gerçekten çok ama çok şey öğrenmişimdir. Kendisi 30 yıl Amerika'da yasamış sonra Türkiye'ye dönmüş çok renkli bir kişiliktir. Türkçeyi de uzun yıllar Amerika'da yaşamasına rağmen aksansız  konuşur. İngilizcesi de aksansızdır.

Türkiye de yasamaya başladıktan sonra Türkçeyi aksansız   konuşmasına  karsın  konuşurken bazen araya  İngilizce  kelimeler  sıkıştırırdı

Mesela haftalık sabah toplantısındayız. Getir götür islerine bakan arkadaşımıza " Heat" i ac " derdi. Zavallı adam panik halinde ne diyor diye bakınırken biz koro halinde " Klima".Toplantının ciddiyeti bir anda yerle  bir olurdu.
Bir gün bizi gaza getirip çalıştırttığı bir hafta sonu aksamı yorgun argın  yemeğe gittik hep birlikte. Hiç birimizde konuşacak hal yok. Kendisi bize jest yapmak istedi, biz de kırmadık. Yemeğimizi yedik. Garson masaya geldi "başka bir şey ister misiniz?" diye sordu. Sevgili müdürümüz " Desert" lerden neler var?" dedi. Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş fakat İstanbul'da da durumu kurtarmaya yetecek kadar yaşamış garsonumuz " o bitti efendim size tatlı ikram etsem" dedi...Eeee gülmek farz olmuştu kahkayı bastık hep birlikte. Garson durumu anlamadı ama bozuntuya da vermedi.
Tabii bu yazıdan; ön yargılı olmamak gerekiyor, insan uzun süre yaşamışsa yurtdışında bunu snopluk olsun diye değil de alışkanlıktan yapıyor olabilir diye bir sonuç çıkıyor ama yine de bu sonucu çıkaracaklar için bir ekleme yapmak istiyorum.

Biz de kimin alışkanlıkla, kimin snopluk olsun diye yaptığını bilecek kadar sosyal hayatin içindeyiz yani :)
YAZAR MI DIZI OYUNCUSU MU ???           19.04.2013

Gecen gece TV de Abbas Güçlü ile "Genç Bakis" i seyrediyordum.

Üniversite gençleri Alev Alatl'iya sorular soruyorlar.  Gencler güzel sorular sordular, Alev Alatlı da güzel cevaplar verdi. Bu arada Alev Alatlı sorunun doğrudan sorulmayıp dolandırılmasını sevmezmiş. Laf ebeligi yapmayın diyor. 

Programın bir bölümünde sokaktaki insanlara Konugun ismini söyleyip tanıyıp tanımadıklarını soruyorlar. Bu sefer de Alev Alatlı kim? diye mikrofon tuttular güzel Yurdumun güzel insanlarına

Cevaplar:

-Dizi oyuncusu,
-Sarkıcı
-Mutlaka  muhterem bir zattır ( Yasli bir amca söyledi)
-Akil seçilenlerden biridir
-Ayyy bilmiyorum bilmek istemiyorum çok sinir oldum su annn (bir vatandaş)

-Ayyy yazar miydi galiba...Hatta gecenlerde bir kitabi cikti ( Tutturdu ama emin degil)

-İyi muhalefet yapıyor

gibi cevaplar verdi sokaktaki vatandaş...

Sonuç olarak soru sorulan insanların % 90'i Alev Alatlı kim bilemedi.???  Sorulan dizi oyuncusu olsaydı durum tam tersi olur insanların % 90 i bilirdi herhalde...


Öylesine bir durum tespiti iste....
OZGUVEN AMA NEREYE KADAR...     16.04.2013

Bugun is çıkısı D&R 'a gittim. Aslında benim D&R gunum cumartesi veya pazar öğleden sonra. Genelde kankamla sinemaya gideriz, öncesinde yada sonrasında da uzun bir D&R turu yaparız. Genelde Kanyon D&R'a giderim. Biraksalar beni kitap raflarının arasında saatler geçirebilirim...

Bugun D&R' a gidiş amacim gecenlerde bir hafta sonu gazetede Ayşe Arman'in roportajinda okuduğum rehber Saffet Emre Tonguc'un "Bogaz Hakkında Hersey" adli kitabini almaktı. Ama tabiki once çok satanlar ve yeni cikanlar tek tek incelendi. Bu arada Sinan Akyuz'un "Şahika Feraye " kitabi dikkatimi cekti. Onu da aldim. 

''Boğaz Hakkında Hersey'' tahmin ettigim gibi tam bir rehber kitap büyüklüğünde ve kalitesinde. Hani vardır ya su guide kitaplar. Aynen onlardan. Icin de boğazın iki yakasının ve yalıların  ilginç hikayeleri var. Tabiki daha başlayamadım okumaya. Güzel bir kitaba benziyor.

Sonra CD kısmına bakayım dedim. Nilufer'in 13 düet CD si sanirim dun yada bugun cikti. Çok severim Nilufer'i . CD sini aldim hemen.

Kimlerle düet yok ki içinde...Nilüfer&Manga, Nillufer&Emre Aydin, Nilüfer& Grippin, .....

Tam 13 parça 13 düet. Gerçekten çok ama çok güzel olmuş..Emegi gecen herkesi kutluyorum.....

Ben CD lere bakarken CD' lerin bulundugu bolume orta yasin üstünde bir  bey geldi. Dikkatimi cekti  çünkü kalin ve yüksek sesle konuşuyordu. Uzunca boylu, tıknazca, başında kasketi, uzerinde gri paltosu iyi giyimli fakat yüksek sesle bağıra bağıra konuşan bir bey. İster istemez kulak misafiri oldum. Zaten iceri şarkiyi söyleyerek girdi daha dogrusu sarki sozlerini siir gibi söyledi." Ne sana ne bana kalır bu dunya Sultan Suleymana...." diyerek gorevliye sordu. ''Bu sarkiyi söyleyen kadinin  adi neydi'' diye..Aaaaaa demek Sezen Aksuyu bilmeyen biri varmis diye icimden gecirriken gorevli Sezen Aksu dedi. Adam ''yok yok Ondan baska biri daha soyluyor Ebru biseydi, neydi ya o kadinin adi'' diye arka arkaya sormaya basladi:)...Neyse baktilar adamcagiz israrli ''peki baska bir arkadasa soralim'' dediler. Diger gorevli de " Bu şarkiyi sadece Sezen Aksu soyluyor" dedi fakat adam asla geri adim atmiyor...Aksam aksam gorevliler nasil ikna ettiler bilemiyorum ama adam çok kendinden emin sorup duruyordu "Ya Ebru. biseydi neydi o kadinin adi " diye:) 

Bayiliyorum bazi insanlarin ozguvenlerine, ne olursa olsun ben dogruyum havalarina...Ben olsam bir kere gayet alcak sesle sorardim. Sonra ''baska biri daha var mi bu sarkiyi söyleyen yoksa ben yanlis mi hatirliyorum" derdim...

Hala karar veremiyorum...Hayatta bildiginde ya da bildigini zannettiginde israrci mi olmak lazim  yoksa hep bir yanilma payi birakmak mi????


Yeni kitaplar hakkinda dusuncelerim bir baska yazinin konusu olsun .....
GUN SONU ....     26.03.2013

Tam  bilgisayarımı kapatıp yatmaya gidiyordum ki gozum acik olan TV ye takildi. Sans kapıda diye bir yarışma var. Hic başından sonuna kadar seyretmedim ama arada rastlıyorum. Sunucu sokakta insanlara "havada en çok bulunan gaz hangisidir ?"diye soruyor sokakta önüne gelene...

İste yurdum insan'inin cevapları...

-Nefes
-Karbonmonoksit
-Hava,
-Okjijen ( tam tamına böyle dedi)
-Metan

Sunucunun bile morali bozuldu sanirim "bir de karsı kaldırımı deneyeyim" dedi.

Inanilmaz. Sadece bir kisi doğru cevap verdi. AZOT dedi.

Bu kadar mi cahil bir toplumuz.?!

Uzuldum...




MUTLAKA IZLENMELI....KELEBEGIN RÜYASI     27.02.103

Sonunda gittim "Kelebeğin Rüyası"na. Gecen hafta sonu gidemeyince ve önümüzdeki hafta sonu da Amerika ya gideceğim için iki arada bir derede gittim artık. Daha doğrusu gittik. Kankam ve benim yakin bir arkadaşım , meslektaşım Zeynep. Is çıkışı Kanyonda buluştuk.  Once Gina da yemek yedik hep birlikte. Gina herkesin bildiği gibi bir İtalyan Restauranti. Ben ev yapımı makarnasını çok seviyorum. Ama bu sefer keçi peynirli semizotu salatası yedim.. Sarap icesim vardı ama içmedim. Malum hafta arasi gereksiz kalori meselesi...Zaten önümüzdeki 15 gun Amerikada gereksiz bir suru kaloriyi istemdisi!!! olarak alacağım.

Kanyon Cinebonusu seviyorum. En iyi tarafi da film saatine kadar rahat rahat yemeginizi yiyebiliyorsunuz. Bu arada iyi ki gündüz rezervasyon yaptırmışım. Aksam hafta arasi olmasına ragmen nerede ise full dolu idi sinema. Rezervasyon yaptirmanin da bir kotu tarafı biletinizi 45 dakika öncesinden almaniz gerekiyor. Bu arada aksam saati Kanyon Cinebonusta tek gise acik olması da ayrı bir ilgincilik. Kuyruk uzuyor ama kimse orali degil. Neyse sonunda akıllarına 2. gişeyi de acmak geldi de biletleri alabildim.

Gelelim filme...Öncelikle o kadar çok reklamı yapıldı ki inan ister istemez gitmeye şartlanıyor. Baksaniza ben bile Amerikaya gitmeden once gitmem lazim diye o kadar isimin arasında bile gittim filmi izlemeye. Reklamın ne kadar buyuk bir güç oldugunu da boyelce bir kez daha idrak ettim:)  Herkes bir suru güzel şey söyledi film hakkında . Hepsine katılıyorum eksigi var fazlası yok. Ama kimse bu kadar depresif bir film  olduğunu yazmamıştı. Onu da naçizane ben soyluyorum. Evet çok güzeldi. Cekimler harika, oyuncular muhteşem. 1941 yılları Türkiyesi öyle bir yansıtılmış ki kendinizi o zamanda hissediyorsunuz. Mulkiyet yılları tokat gibi yuzunuze carpiyor.15-65 yas arasindaki herkes komur madenlerinde calismak zorundaymis o zamanlar. Sefillik, fakirlik diz boyu. Insan seyrederken zaman zaman nefes alamiyor fakirligi seyretmekten. Ici sizliyor insanin. Veremin girmedigi ev olmadigi yillar.Ayni kiiza asik iki genc sair ustelik simdiki deyimle iki kanka sairin hayatla ve askla mucadelesi. Rustu Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu. Onlarin ellerinden tutmaya calisan liseden hocalari Behcet Necatigil....Ne yazik bugun tum Turkiyenin tanidigi Behcet Necatigil de bir zamanlar fakirlik icinde yasamis fakirlik icinde olmus.  Rustu Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu'nun birbirlerine takilmalari gulumsetiyor insani ama filmin butunu aslinda tam bir dram. Sen sakrak girdigim filmden gayet depresif bir ruh hali icinde ciktim. Gozlerim nemli, icim sizlayarak...Ne bileyim iste dokundu bana hersey....

Film her iki saire de bir vefa borcunu odemis sanki...

Yilmaz Erdogan "Ask en güzel bahanesidir siirin" demis.

Filmin yorumlarinda da dedigi gibi bu filmle siir yeniden gundeme gelir belki. Ayrica Rustu Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu'yu da  de gun isigina cikarmis bu film.  Belki artık hakettikleri ilgiyi gorur sairler ve siirleri. 

Muzaffer Tayyip Uslu'nun tek bir siir kitabi varmis "Simdilik". Yapikredi yayinlari yeniden basmis .

Rustu Onur'un ise siirleri ve mektuplari  "Mektubun Avucumda" isimli bir kitapta toplanmis ve Kaynak yayinlari tarafindan basilmis.

Filmde aklimda kalan dizeler ise: 

"Bir guzele guzelligini hatirlatmak isterdim aynalardan evvel" ..Muzaffer Tayyip Uslu

Itiraf...
Benim de aşklarım oldu
Ve alabildiğine günahlarım.
Halbuki bigünah olmak istedim
Bütün ömrümce....Rustu Onur

Ben kitaplari aldim bile...
Ozetle mutlaka seyredilmesi gereken bir film ama hafta sonu ve relax iken gidin derim ben. Oyle is çıkışı falan insani daha  bir zorluyor sanki....

Ellerine saglik Yilmaz Erdogan....


  EVDEKİ VANİLYA KOKUSU...

Benim de ortam yoktur. Ya da gri alanım yoktur diyelim. Su gunluk yazma isi mesela. Ya böyle arka arkaya yazarım ya da 10 gun yazmam. Hayatımda hersey böyledir. Oldum olası ya hep ya hic...Mühendisliğim de tum bunlara ek olarak sonuc odakli olma alışkanlığı kazandırdı. Sonuca odaklı olmak da her zaman iyi olmuyor ya da soyle diyeyim hemen sonuç alacağım konularda iyi de sonucun zaman bağlı olması durumlarında beni bayağı bir zorluyor.

Baslıkla ilgisi olmayan  bir girizgah yaptıktan sonra gelelim evdeki vanilya kokusuna...

Evdeki vanilya kokusu beni hep mutlu eder ve içimi bir guven duygusu kaplar. Evet 40 li yaslarımda olmama rağmen  hala böyledir bu. Çocukken eve geldiğimde annem vanilyali kurabiye pişirmiş olurdu bazen .Kapidan  iceri girdiğimde bu kokuyu duymak bana hep bir güven ve mutluluk vermistir. Sanirim hala da böyle hissetmemin taaa cocuklugumun vanilya kokusu ile bir alakasi var.


Yıllar sonra anne olunca da evde hep vanilyalı kurabiye, kek yapmaya gayret ettim. İstedim ki oglum da bu kokuyu duysun, evin sıcaklığını hissetsin, güven duysun...Sanirim amacıma ulaştım :) 

Su anda bu yaziyi yazarken evin içinde keskin bir vanilya kokusu var. Ama nedeni evde pisen kurabiye degil vanilya kokulu mumlar. Birçok kadin gibi bende bayilirim mumlara...Evin her tarafinda mum vardır. Hic üşenmem kokusunu beğendiğim bir mumu taaaa Amerikadan bile taşıyabilirim. En favorimde Bath$Body Woorks" de satilan mumlardir. Bath $ Body Woorks Amerikada vücut parfümleri, duş jelleri, el kremleri, mumlar ve mum kapları satan bir mağazalar zinciri.. Amerika'nın hangi sehrine gidersem gideyim mutlaka gider ve gezerim daha doğrusu içine düşerim.. Icerisi inanılmaz güzel kokar. Eskiden Istanbulda subesi yoktu. O nedenle her gittiğimde sürekli kullandığım vücut losyonunu, dus jelini bir dahaki gidisime kadar beni idare edecek miktarda alirdim. Pardon tabi kankama da alirdim. (Oda gidince bana alirdi-al gulum ver gulum :)) Haa birde hic usenmez mumlarini tasirdim buraya cunku kokulari inanılmaz güzel ve kalici. Ustelik fiyati da makul. Artik Bath $ Body Woorks Istanbula da sube acti ama ben yine de her Amerikaya gidisimde oldugu gibi bu gidisimde de Bath $ Body Woorks'e gitme rituelimi tekrarlayacagim. Markanin buraya gelmesinin tek iyi yani oldu bence o da elektrikli oda kokulari...Cunku Amerikadan alamiyordum. Malum su 110 V ve 220 V meselesi. Prize takilan mekanizmasini buradan aldim ama yinede de yedek kokularini Amerikadan usenmiyor tasiyorum. Dedim ya bayiliyorum Bath $ Body Woorks"e gidip alisveris yapmaya...



  
Mumlardan vanilyalı ve tarcinli olanlarini deneyin derim. Haaa bide cikolata kokulu mumlari var. Mumu yaktiginiz zaman evin ici buram buram cikolata kokuyor.....

Mum kokulu gunleriniz olsun...

TİYATRO.....ASK'A 103 ADIM...   19.02.2013

Gecen pazar gunu kankamla Profilo Kultur Merkezindeki tiyatroya gittik. Oyun'un adi: "Ask'a 103 Adim"

 Özge Özberk, Bülent Seyran ve Suna Keskin oynuyor. Kadin erkek ilişkilerini konu alan, romantik, hos, kalpleri ısıtan bir  komedi. İtiraf etmem gerekirse ilk bolum bana sikici geldi. Temposuda yavaş gibiydi, ayrıca da ne anlatmak istiyor, mesaj nerede gibi sorular oluştu kafamda. Neyse ki  ikinci bölümde hersey yerli yerine oturdu. Ve çok hoşuma gitti. Suna Keskin oyunda Özge Özberk'in annesini rolünde. Oyunun sonunda diyor ki kızına " eskiden bizim zamanimizda sari isik vardı. Kırmızı ile yesil isik arasında kırmızıdan hemen once geçmek için. Sizin simdi sari ışığınız yok. Direk kirimizi. Bazen erkegi bırakmak lazim. Sari ışıkta olduğu gibi birak gecsin kizim birak gecsin" diyor..Tabi tam bu kelimeler degil ama mesaj aşağı yukarı böyleydi....Hoşuma gitti..
Evet sari isigimiz yok bizim. Bırakmıyoruz ki geçsinler. Bazen bir adim geride durmak, bırakmak lazim. Bırakalım geçsinler, :)

Dedim ya oyun ikinci yarda çok hoşuma gitti. Kahkahalara bogmasada insani güldürüyor ve mesaj veriyor. Bu arada tiyatro tiklim tiklim doluydu. Tiyatrolar her gecen gun azalırken, kalan az sayıdaki tiyatroyu da dolu görmek nedense bana bir umut verdi...Daha umut var bu ülkeden diye...

Tiyatroya gitmek guzeldi de Profiloya gitmek tam bir işkence. Mecidiyekoyden Profilo ya gitmek için sağa sapiyorsunuz ve orada kalıyorsunuz. Sonrası otoparka kadar adim adim...Üstelik kapıda vale parking  de yok ya da ben bulamadım. O kalabalikta tiyatroya yetişme telasi içinde bir de Profilo'nun otoparkında yer arıyorsunuz .. Sinirleriniz geriliyor biraz ama sonuçta oyun güzel ve seyretmeye deger...

Siddetle tavsiye ederim....

Tiyatrodan sonra D&R ve Remzi kitapevlerini gezdik. Yine herzamanki klasik davranisimiz olarak  birkac kitap, CD.sonra kankamla cay keyfi ve dinlenmece...Biraz bayansal konular, gecen haftanin ozeti, gelecek haftanin programi...

Yogun bir hafta oncesinde hos, guzel, relax bir haftasonuydu...


BİRAZ DA BUGÜNDEN ....
SİNEMA: CELAL İLE CEREN, 
RESTAURANT : PF CHANG'S 09.02.2013


İki hafta once  pazar gunu sevgili kankamla once sinemeya "Cemal ile Ceren' e gittik. Ne yalan soyliyeyim Sahan Gokbakar'in esperilerini ve filmlerini pek sevmezdim.Gitmezdim de. Kankamı kırmayayım dedim istemeye istemeye gittim . İyi ki de gitmişim. Nasıl guldum anlatamam. Gözlerimden yas geldi. Ezgi Mola ve Sahan Gokbakar süper bir ikili olmuşlar ve iyi is çıkarmışlar.Ezgi Mola o kadar doğal oynuyor ki...Uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Demek ki neymiş ..On yargı kotu şeymiş:)

Sinemaya Akmerkez de gitmiştik. Çıkınca hadi yeni acilan PF Chang's i bir deneyelim dedik. Iceri girer girmez Amerikan restauranti olduğunu anlıyorsunuz. Kocaman bir mekan. Icerisi kalabalıktı bayağı ...Bana Amerikada  pazar öğleden sonra Amerikalıların ailece çoluk çocuk gittiği restaurantlari hatirlati  bir an. PF Chang's 1993 de  Amerikada Arizonada kurulmuş. Su anda dünyada 225 subesi varmış. Asya mutfağı sevenler için( fiyatı biraz pahalı olsa da) denemeye deger. Yer bulamayacağız diye korktuk ama hemen yer gösterdiler. Çok açtık hemen menüyü inceledik. Baktik hepsi birbirinden ilginc ortaya bir kac sey siparis edelim paylasalim dedik. Cevizli karides; bademli tavuk ve noodles istedik ortaya. Fakat bir Amerikan restaurantinda oldugumuzu unutmusuz. Tabiki ortaya gelen tabaklar 4 kisiyi doyuracak buyuklukteydi. Gittiginizde aklinizda olsun bir kisi kesinlikle tek basina bitiremez. Paylasmak en iyisi...Biz bitiremedik bile..Icecek olarak su...Ustune arkadasim yasemin cayi, ben yesil cay ictim. Dedigim gibi fiyatlari pahaliydi. Ana yemekler 35-40 Tl civarinda. Bir buyuk su 8 Tl. Caylar ( tea pot ile geliyor) 9-11 Tl arasinda ..Gorunus olarak pahalı ama gelen miktarlari gordugunuzde fiyatlar cokda abarti sayilmaz. Yalniz buyuk suyun bir sisesinin  8 Tl olmasina takildim sadece...Amerikadan getirtseler ancak bu kadar olabilirdi ki su yerli suydu...Yemek sonunda kisi basi 80 Tl hesap odedik. Ama tika basa da doyduk. Herzaman degil ama arada bir gidilecek yerler listemize ekledik......Yalniz eklemek istyedigim bir sey var. Servisi inanilmaz yavasti. Siparisi vermek, yemeklerin gelmesi son derece yavas. Hafiften huzursuz oluyor insan. Bir garsonu bulabilmeniz yada goz goze gelebilmeniz epey vakit aliyor. Bu konuda benden bir (-) aldilar...Umurlarinda olur mu bilemem :) 

Kendimize gore güzel bir pazar gunu gecirdik...Arkadasimi evine biraktim. Ertesi gunun pazartesi olmasina hayiflanarak eve dondum....Hafta sonu tatilinin 3 gune cikarilmasini oneriyorum...Kabul edenler ????                                              



YAZMAK NE ALAKA ????  

Lise de fen  bolumunde okudum ama edebiyatla aram hep iyiydi..Lise 2. sinifta okudugum Divan Edebiyatindan bazi dizeler hala  aklimdadir hem de Turkce aciklamalari ile...Ama tabii aradan gecen onca yila ragmen hala aklimda Divan Edebiyatindan dizeler kalmis olmasinin lise 2 deki edebiyat ogretmenim Nimet Hanim'in katkisi buyuktur. Bize o agdali Divan Edebiyatini bile sevdirmisti. 

Cocuklugumdan beri okumayi severim. Ilk kitaplarim Aysegul serisiydi. Kendimi Aysegulu'un yerine koyup hayaller kurardim. Sonra cocuk klasikleri geldi...Okumaya basladigim bir kitabi bir gunde bitirip sonrada anneme bir tane daha almak icin yalvardigimi hatirliyorum. Bazen annem kizardi ''hicbirseyle ilgilenmiyorsun herseyin bir zamani var oku ama birazdan etrafla ilgilen" derdi...

Babam okumayi cok severdi bize de asiladi. Her aksam yemekten sonra annem babam kitaplarini ellerine alir ve bir koseye cekilirlerdi. Biz de kardesimle kendi kitaplarimizi okurduk. O sirada TV kapanirdi  ve her gece yarim saat kitap okunurdu bizim evimizde. Sonralari ben de anne oldugumda daha oglum 3-4 yasindayken bile oyuncak sepetine masal kitaplari koyardim. Okuma fikrine alissin diye...Tabi bu benim buldugum bir yontem degil. Bir cocuk gelismi kitabinda okumustum. Cocuk, kitabi yirtsa bile varligina alissin, bilincaltina yerlessin diyordu yazida...Faydasi oldu mu bilmem ama oglumda her gece mutlaka yatmadan kitap okur...

Lise 1 deki edebiyat ogretmenim " Okuyunda ne okursaniz okuyun hatta kaldirim romani olsa bile yeter ki okuyun" derdi. Ona gore sabun kopugu gibi olan ask romanlari kaldirim romaniydi...Bende sozunu dinledim ve ayirt etmeden okudum kitaplari...Hala da okurum ama vakitsizlikten artik cok satanlar listesindeki bazi kitaplari ancak okuyabiliyorum...Hic olmazsa gundemi yakaliyorum...

Cok okudugumdan midir nedir oldum olasi kelimelerle aram iyidir. Ama sadece yazarken. Bana gore konusurken ekonomik konusuyorum ama yazarken calaklavye yazabiliyorum...Iyi mi kotumu bilemem ama boyle iste...Kafamda hep bir hayatimi yazmak fikri vardi..Gecenlerde basladim..Hani hayatim roman olur derler ya bence her insanin hayati kendine roman olur ve yazilmayi hakeder. ....Herkesin farkli bir hikayesi vardir. Bende benimkini amatorce yazayim dedim. Arkadaslarim soruyor bizi de yaziyormusun diye...Henuz oralara gelmedim daha 4 yas civarindayim diyorum...:) Boyle giderse 3-5 cilt olacak gibi..E calaklavye yazarim dedim ya...Onemli onemsiz aklima geleni yaziyorum iste...Kim okuyacak derseniz bilemem ama kimse okumazsa bile en azindan taaa ileride torunlarim okur...Fena fikir degil, simdi aklima geldi , dogmamis torunuma ithaf edeyim kitabi ....26.01.2013



HAKKIMDA........


1 mayıs günü İstanbul'da doğdum. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunuyum. Bağımsızlığını ilan etmiş, annesi'nin okuduğu üniversiteyi, dahası aynı bölümü seçmiş,  gelecekteki  meslektaşım harika bir genç adamın annesiyim. 

Anne olmanın dışında mühendisim. Özel sektörde çalışıyorum. İş hayatım yoğun ve yorucu ama neyse ki hayaımı güzelleştiren muhteşem dostlarım, arkadaşlarım var. İyi bir arkadaşım, iyi bir dostum. Nefes alan tüm canlıların yaşam hakkına saygılıyım.

Kafamda sürekli yeni fikirler uçuşur. Hep yapacağım deyip bir türlü yapamadığım ya da başlayıp bitiremediğim çok şey var. En büyük tutkum seyahat etmek. En büyük hayalim tüm dunyayı gezmek. Suna Kiraç'ın anılarını anlattığı kitabın adı beni çok etkilemişti. "Ömrümden uzun ideallerim var" diye yazıyordu kitabin kapağında. Benim de ömrümden uzun gidilecek yollarım var.  

Orhan Kural'in gezginler kulübü web sitesinde  yayınlanan  ülkeler  listesine  göre  dünyada  336 ülke var. Ben henüz  23 ülkeye gitmişim. Daha gidilecek  312 ülke var. Üstelik bu 23 ülkede ortalama 2-3 şehre gittiğimi düsünürsek tüm dunyayı gezmek için  336"nın epey bir permütasyon ve kombinasyonuna  ihtiyacım var gibi görünüyor ki ölmeden önce tüm dunyayı gezmiş olayım. 

Blog açma fikri uzun zamandır aklımdaydı ama bir türlü eyleme dönüştürememiştim.  Arkadaşlarımın da önerileriyle  en sonunda bir gezi blogu açma fikrini eyleme dönüştürebildim.  Umarım sürekliliğini sağlayabilirim. Neyse buraya kadar BİR GEZGİN'İN ANILARI isimli blogumun girizgahı oldu ama bir de devamı var....

Sonra daha gezi blogum yeni filan demeyip bir de aklıma gelip arasıra karaladığım yazıları yayınlayacağım bir blog daha açayım dedim. Veeeee  kankam Dilara ve canımız arkadaşımız Füsunla yemek yerken ERGUVAN DELİSİ çıkıverdi ortaya...

Yalnız bu blogda bir yıldır yazdığım yazıları paylaşacağım. Bazıları güncel olmayacak. Sinema, kitap, tiyatro hakkındaki yazılar falan. Ama olsun amaç paylaşmak...Belki geriye gidip hatırlamak isteyen olabilir.

Hadi bakalım kolay gelsin...

Umarım beğenirsiniz...